İyi okumalar.
Ofise ilk geldiğimde ilk işim camları açmak olur. Camları açayım ki içeriye giren hava tazelensin. Daha sonra bugün hangi çocukların hikayelerine eşlik edeceksem dosyalarını hazır ederim. Bugün hangi hikâyeye eşlik edeceğim dediğimde onun ismini gördüm. Leyla. Leyla 7 yaşında 2. Sınıf öğrencisiydi. Onunla oyun terapisi çalışıyorduk. Terapinin en heyecanlı bölümüne gelmiştik. “Terapide Büyüme Aşaması”. Öncelikle oyun terapisi, çocukların oynayarak, kendi yaşam deneyimlerinden, duygularından, düşüncelerinden ve duyumlarından birçok parça getirdiği ve biz terapistlerin birer dedektif gibi o parçaları birleştirip bir ürün haline getirerek çocuğun kendi sağaltımına eşlik ettiğimiz bir terapi yöntemidir. Leyla’da kliniğimize başvuran, bu parçaların birleştirilip anlam bulmasına ihtiyacı olan bir danışandı. Kliniğimize başvuru sebebi ise uzun süredir mücadele ettiği alt kaçırma problemiydi. Ailesi de artık sosyal hayatının etkilendiğini düşündüğü yerde destek almak istemişlerdi.
Leyla’nın annesi ve babası üç yaşındayken boşanmışlardı. Ona anneannesi bakıyordu genel olarak. Anneanne ve anne bakımını beraber üstlenmişlerdi. Baba da her hafta sonu kızını alarak ilgileniyordu. Genel olarak iş birliği içindelerdi. Bizde onunla beş seans boyunca görüşmüştük. Leyla sık sık seanslarda bebek oyuncaklarına yönelir onu yıkar, besler ve banyo yaptırırdı. Ancak ara ara silah vb. oyuncakların yanına gider “Bu neymiş?” der, inceler ve bırakırdı. Son seansımızda ise yine silahın yanına gitmiş ve elleri titreyerek dokunmuş, birkaç kez tetiği çekmiş ve yerine koymuştu. Şimdi 6. Seansımız olacak. Burada silahla oynamasını içinde biriktirdiği öfke ile ilişkilendirmekteyim. Ancak neler getirecek bir yanımla merak ediyorum.
Bekleme odasında onu gördüğüm zaman yüzümde büyük bir gülümsemeyle karşıladım. O da beni. Bugün anneannesi getirmişti onu. Onu da selamlayarak odamıza geçtik. “Merhaba Leyla odamıza hoş geldin. İstediğin oyuncakla istediğin şekilde oynayabilirsin.” diyerek başladık. İlk önce en sevdiği oyuncak olan mutfak oyuncaklarına yöneldi. Daha sonra bebeğini alarak ona yemek pişirmeye başladı. Bana gülümsedi. On dakika kadar oynadıktan sonra yeniden silahlara bakmak için kalktı. “Niye bu buradaki bir türlü anlamıyorum?” dedi. Ardından bir iki kez tetiğe bastı. Silahı bana yöneltti ve beni vurdu. Bende ‘’Ah!’’ diyerek vurulmuş taklidi yaptım. Vücudunun hafif titrediğini gördüm ama rolüme devam etmeliydim. Çünkü onun içsel iyileşme gücüne güvenmeliydim. Bana “Hadi kalk.” dedi ve kalktım. Ona alan açtığım için herhangi bir geri bildirim vermedim. Oyun terapisinde aslında bir şey demekten çok bazı danışanlarda susmak gerekebiliyor. Çünkü ona alan açıldığını hisseden danışan duygularını dökmeye hazır olur. Buradaki kilit nokta eleştirilmemek, yargılanmamak. Anlaşılmak. Herkesin ihtiyacı da değil mi? Beklentiye girilmeden, karşındaki kişiyi olduğu gibi kabul etmek. Bu terapi odası da böyle bir yer işte. Kapsadığımız, düşersen de biz buradayız dediğimiz yer. Daha sonrasında ise silahla ateş etti ve “Ah!” diyerek yere attım kendimi yeniden. İlk önce uzun bir sessizlik oldu. Çünkü o güç ile ilk kez tanışıldı. Önce bir şaşırdı. Ardından ise korktu. Sonra sessizce ‘’Kalk!’’ diyerek fısıldadı. Bende kalktım ve ardından tekrar vuruldum. Bunu çokça kez tekrarladı. Sonra bunu yaparak gülmeye başladı. İlk kez hayatında kontrol onun elindeydi. Ve burada güvendeydi.
Terapinin ilerleyen dakikalarında beni vurduktan sonra kısık sesle “Sen suçlusun.” dedi ve beni odanın diğer tarafına gönderdi sonra sesi artarak “Suçlular burada kalır.” dedi. Bir yandan da zihnimde şu vardı. İlk defa hayatında bir şeylere karar veriyordu. Hayatında kontrol edemediği birçok şeyi burada kontrol ediyordu. Kontrol edemediği ilk şey boşanmaydı. Sonrasında ise birbiri ardına gelen diğer şeyler. Kontrol geldikçe güçleniyordu. Ardından oyuncak kelepçeyi getirdi kollarıma taktı. Artık sesi daha gürdü. Son beş dakikamız kalmıştı. “Oyun süremizin dolmasına 5 dakika kaldı.” diyerek haber verdim. Son olarak etrafa baktı ve “Sen hapistesin. Burada kal.” dedi. Oyun seansının sonlarına doğru ‘’Hapis bitti.’’ dedi ancak vücudundaki rahatlık gözle görünürdü. Kocaman gülümsememle ‘’Oyun süremizin sonuna geldik.’’ diyerek odadan beraber çıktık.
Her seans bir keşif. Her oyuncak bir kelime. Ve bazen, en çok anlatmak isteyen çocuklar en sessiz olanlar. Bizim işimiz, o sessizliğe kulak verebilmek.
Uzman Psikolog Serra Nimet DENGE